AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından önemli açıklamalarda bulundu. Samsun’da, Denizli’de ve diğer bazı illerde yaşanan kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet olayları ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Çelik şu ifadeleri kullandı:
* Bu şiddet olaylarıyla mücadele, yasal bir mücadele olması gerektiği gibi aynı zamanda üzerimize siyasi olarak düşen vazifelerin yanında ahlaki, kültürel duyarlılıkları daha yüksek bir seviyeye taşımamız gerektiren bir mücadeledir. Kadın hakları dediğimizde, kadına şiddete karşıyız dediğimizde birileri çıkıp kadın erkek diye niye bölüyorsunuz, bu şekilde yaptığınızda kadınlarla erkekler arasında bir ayrımcılık ortaya koymuyor musunuz diyorlar? Bir hakkın altının çizilmesi mağdur edilmiş bir kesimin sistematik olarak yüzyıllar boyunca negatif ayrımcılığa uğramış kadınların haklarının altının çizilmesi herhangi bir şekilde insan hakları ile niye çatıştırılsın.
* Bunun altını daha çok çizmek gerekiyor ki yüzyıllar içerisinde oluşmuş birtakım önyargıların, ataerkil kültürden kaynaklanan bir takım yanlış yaklaşımların, kadınları ezen bir takım uygulamaların ortadan kalkması açısından daha yüksek bir duyarlılık oluşturalım. Kadına olan şiddete zaten karşı çıkmak insanlığa olan şiddete karşı çıkmaktır. Kadınlar insandır, biz de insanoğluyuz diyerek bu hassasiyeti sürdüreceğiz. Bununla ilgili yeni bir komisyon da kuruyoruz. Bu konu da ne yapsak azdır. Bu mücadeleyi sürdürmeye kararlı bir şekilde devam edeceğiz.
“TÜRKİYE AŞILAMA SÜRECİNİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE SÜRDÜRÜYOR”
Aşılama süreci ile ilgili yapılan eleştirileri değerlendiren Çelik, “Maalesef muhalefet partilerinden hala 3-4 maskeyi dağıtamadınız gibi gerçeklikle ilgisi olmayan, Türkiye’nin verdiği mücadelenin kalitesi ile ilgisi olmayan, tamamen bir saplantı ile ortaya koyulan bir takım eleştiriler görüyoruz. Türkiye bu konuda son derece başarılı bir şekilde bu mücadelesini sürdürüyor. Aşılama süreci büyük bir kapasite ile büyük bir sağlık organizasyonumuzun yeteneği ile yerine getiriliyor. Daha çok vatandaşımızı aşılayacağız” dedi.
Terör örgütlerinin kadın ve çocuk istismarcılığı konusundaki siciline yönelik yeterince çalışmanın yapılmadığı eleştirisinde bulunan Çelik, şunları söyledi:
* DEAŞ terör örgütünün aşağılık bir terör örgütü olarak Ezidi kadınları, başka yerlerdeki kadınları köle olarak satması gibi istismarcılık yanı sıra Türkiye’de çeşitli alanlarda raporlama yapılmasına rağmen en çok dikkatimizi çeken hususlardan bir tanesi, PKK’nın küçük yaştaki kız çocuklarını kaçırması, bunları birer askeri unsur haline getirmeye çalışması, üstelik hem kadın istismarcılığı hem çocuk istismarcılığı konusundaki sicili konusunda yeterince çalışmanın yapılmaması son derece dikkat çekicidir.
* 15 yaşına ulaşmamış çocukların herhangi bir şekilde çatışmaların tarafı yapılamayacağı, askeri unsur olarak kullanılamayacağı açık ve net bir şekilde belirtilmişken, PKK’nın bu ihlalleri sürekli yapmasına rağmen Türkiye’de bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerinin yeterince güçlü raporlar ortaya koyamaması son derece üzüntü vericidir. Özellikle kadın istismarcılığı ve çocuk istismarcılığı konusunda terör örgütlerinin yaptığı insanlık dışı uygulamalar konusunda daha çok hassasiyet oluşturulması gerekiyor.
8 Mart tarihinde Kadın Kolları 6. Olağan Kongresi’nin yapıldığını hatırlatan Çelik, 15 Mart tarihinde Gençlik Kolları Kongresi’nin gerçekleştirileceğini ve son olarak 24 Mart’ta ise büyük kongrenin yapılacağını söyledi. Çelik, “Gençlerimizin büyük oranda parti yönetimlerinde yer alması, sadece gençlik kollarında değil diğer bütün kademelere güçlü bir şekilde izlerini bırakmalarını son derece önemsiyoruz” dedi.
ARAP BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE’YE YÖNELİK YAYINLADIĞI BİLDİRİ
Dış politikada yaşanan gelişmelere ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Çelik, Arap Birliği’nin Türkiye’ye dönük olarak yayınladığı bildiriyi doğru bulmadıklarını bir kez daha yineledi. Burada Türkiye ile ilgili olarak alınan kararların hepsinin mesnetsiz olduğunu söyleyen Çelik, “Türkiye’nin terörle mücadele hakkı, ulusal güvenliğini korumak hakkı çerçevesinde yaptığı girişimlerin Arap topraklarının bütünlüğüne, Arap devletlerine bir saldırı gibi sunulmasının hiçbir mesnedi yok. Bu karara imza atan Arap devletleri de bunu çok iyi biliyor. Türkiye her zaman Arap devletlerinin egemenliğini, esenliğini ve toprak bütünlüğünü savunuyor. Ama herhangi bir komşumuzdan bize dönük bir terör saldırısı olduğu zaman eğer o komşumuz egemen bir devlet olarak bu terör unsurlarını temizleyemiyorsa ya da Türkiye’ye yapılan bu saldırılara gereken cevabı veremiyorsa bizim müdahale etmemiz de kaçınılmazdır. Bu kararlardan büyük üzüntü duyduğumuzu, Türkiye’ye husumet üretmek isteyen bazı ülkelerin güdümünde alınan bu kararların doğru olmadığını ifade ediyoruz” ifadelerini kullandı.
YUNANİSTAN’IN TÜRKİYE’YE KARŞI FAALİYETLERİ
Yunanistan’ın, Türkiye’ye karşı faaliyetlerini istikşafi görüşmelere rağmen devam ettirmesinden büyük üzüntü duyduklarını vurgulayan Çelik, 25 Ocak’ta başlayan istikşafi görüşmelerin devam edeceğini kaydetti. Yunan tarafına aynı üslubu, söylemleri kullanmaktan vazgeçmeleri gerektiğini söylemelerine rağmen bunu devam ettirdiklerini belirten Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
* Arap Birliği’nin Türkiye karşıtı kararına Yunanistan’ın memnuniyetini açıklamasını not ettiğimizi ifade etmek isterim. Mısır, Akdeniz’de hidrokarbon arama bölgelerine izin verince Yunanistan bundan büyük bir telaşa düşerek yine bir Türkiye karşıtı bir faaliyete başladı. Yunan Dışişleri Bakanı Kahire’ye gitti, Mısır Dışişleri Bakanı ile görüştü. Bu faaliyetini de Yunanistan’ın not ediyoruz. Dostluk forumu adı altında Türkiye’ye bir husumet formu organize etmeye çalışıyor.
“ÖNÜMÜZDE BİR FIRSAT PENCERESİ VAR”
AB ile pozitif gündemi devam ettirdiklerini belirten Çelik, “Şu anda önümüzde bir fırsat penceresi var. Hem Gümrük Birliği anlaşmasını hem Göçmen anlaşmasını güncelleyebileceğimiz bir ortam söz konusudur. AB’nin açılan bu pozitif ajandayı daha da ilerleterek Türkiye ile daha iyi işlere imza atması gerektiği konusundaki görüşümüzü yineliyoruz” dedi.
Avrupa Birliği’nin, Avrupa’nın sınırlarını bir takım Berlin duvarları örerek koruyamayacağını sözlerine ekleyen Çelik, “Avrupa’nın sınırlarına ne kadar çok Berlin duvarı örerseniz AB içerisindeki aşırı sağcıların AB içerisinde ideolojik Berlin duvarları ördüğünü göreceksiniz. AB’nin geleceği açısından doğru bir stratejik yaklaşım değildir” diye konuştu.
MISIR İLE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Basın mensuplarının da sorularını yanıtlayan Çelik, bir gazetecinin, “Mısır ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik mesajlar var. Bu konu MYK’da gündeme geldi mi?” şeklinde yönelttiği soruya şu cevabı verdi:
* Mısır önemli bir ülke. Mısır devleti ve halkıyla tarihten gelen çok güçlü bağlarımız var. Mısır ile olan süreç bu diplomatik ilişkilerin akmasa sürecinin neden olduğu bellidir. Burada Mısır halkının geleceğine ve Mısır’da demokrasinin yerleşmesine dönük kaygılarımız ve bu konudaki siyasi tutumumuz net bir şekilde ifade edilmiştir. Şimdi Akdeniz’de yeni bir durum var. Sadece gaz meselesi ile ilgili olarak değil, Suriye meselesi söz konusu olduktan sonra Akdeniz’de dünyadaki bütün ülkelerin savaş gemileri yerleşmişti.
* Arkasından Libya meselesi söz konusu olduğunda bu daha da arttı. Bu hidrokarbon kaynaklarının kullanılması ile ilgili ortaya çıkan büyük hareketlilik Akdeniz’de kıyıdaş olan ülkelerin birbiriyle daha çok konuşmasını, ortak formüller bulmasını gerektiriyor. Mısır’la bunları konuşabilecek zeminlerimiz vardır. Türkiye geçmişteki ilkeli tutumundan herhangi bir şekilde vazgeçmiş değildir. Fakat bölgedeki bu gelişmelerin konuşulması ile ilgili zaruretler açısından da bu mekanizmalar her aşamada mümkündür. Bu karşılıklı olarak aynı yaklaşımın söz konusu olmasına bağlıdır.
“ARABULUCULUĞUN İÇİNDE OLURUZ”
Bir diğer basın mensubunun, “Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanının, Türkiye’de, BM öncülüğünde Afganistan için bir barış konferansı düzenlenmesini önerdiği basına yansıdı. Bu konu ile ilgili değerlendirmeleriniz nedir?” şeklinde yönelttiği soruya Çelik, “Afganistan bizim açımızdan son derece önemli bir ülke. Afganistan’daki barışın bizim doğu ve kuzey derinliğimiz içerisinde istikrarın oluşması bakımından çok önemli olduğunu, Türkiye’nin güvenliğini de etkileyen bir sonucu olduğunu biliyoruz. Bütün bu çatışma çözümlerinde arabulucu olarak Türkiye aranılan bir ülke. Prensip olarak bunda bir şey yok. Afganistan barışına katkı sağlayacak, bölge barışına katkı sağlayacak her türlü arabuluculuğun içerisinde oluruz. Türkiye aranılan, istenilen bir arabulucudur. Bu teklifle ilgili olarak prensip olarak bunları söylüyorum ama teknik olarak nasıl olur o Dışişleri Bakanlığımızın yapacağı değerlendirmeye bağlıdır” yanıtını verdi.
“ÇEŞİTLİ MAKSATLARLA YAPILAN İŞLER”
“Bir süredir uluslararası basın da okul müfredatında ‘Yahudi düşmanlığı artıyor’ şeklinde haberler çıkmaya başladı. En son bir İsrail gazetesi ‘Türkiye’deki ders kitaplarında Yahudiler ve Hristiyanlar kafir olarak nitelendiriliyor’ başlığı attı. Bu konudaki değerlendirmeleriniz nedir?” sorusuna karşılık ise Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı:
* Türkiye’de, antisemitizm ya da Hristiyanlara karşı bir husumet politikası güdüldüğü gibi değerlendirmelerin tamamı yanlıştır. Bunlar çeşitli maksatlarla yapılan işler. Türkiye ile ilgili bu yaklaşımlar ya da bu modellemeler aslında bu uzmanların kendi ülkelerinde yaşadıklarını Türkiye’ye yansıtmalarından ibarettir. Türkiye’de, Yahudi ve Hristiyanlara dönük sistematik nefret üreten ya da onlara karşı nefret suçu üreten bir politika, yaklaşım, siyasi organizasyon söz konusu değildir.
“Kapsamlı bir nükleer anlaşma imzalanmalıdır”
İran’ın, 2015’te ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya ile imzaladığı ve ABD’nin 2018’de çekildiği nükleer anlaşma ile ilgili sorulan bir soruyu yanıtlayan Çelik, konuya ilişkin şunları söyledi:
* Daha önce İran’ın P5+1 ile yaptığı nükleer anlaşmanın ne kadar doğru olduğunu söylemiştik. Bu anlaşma Trump döneminde bozulduğu zaman burada sorulan bir soruya cevap vermiştim. Bunun aslında ne batı dünyası için ne de bölge için iyi olmayacağını söylemiştik. Deniyor ki, ‘İran şeffaf bir şekilde denetlenemiyor.’ Nükleer anlaşma varken Atom Enerjisi Kurumu oraya gidiyordu ve şeffaf bir şekilde denetliyordu. Burada bir kere daha gözüküyor ki diplomasi ve müzakere çatışmaları önleme bakımından en önemli şeydir.
* Başkan Trump onu kaldırdığı zaman ne oldu? İran’da nükleer anlaşma ile ilgili taahhütlerinden geriye çekildi. ‘Denetleyemiyoruz’ deniyor. Sizin herhangi bir taahhütte bulunmadığınız bir ülkeyi denetleme hakkınız olmaz ki. İkincisi, yaptırım siyaseti yanlış bir siyasettir. En doğru şey şudur: Nükleer anlaşmaya imza atmak. Masaya dönülmelidir, kapsamlı bir nükleer anlaşma imzalanmalıdır, karşılıklı olarak bütün dünyanın önünde taahhütlerde bulunulmalıdır ve bu taahhütler neticesinde de gereken yapılmalıdır. O zaman hem anlaşmaya imza atanlar rahat ederler hem de İran’ın faaliyetleri rahat bir şekilde denetlenmiş olur. (İHA)