Milyonlarca yıl önce bir köpekbalığının okyanus tabanına düşen dişi, bugün ihtiyaç duyduğumuz temiz enerji kaynağının cevabı olabilir mi? Binlerce yıl içinde deniz suyundaki minerallerle dönüşen bu diş, günümüzde dünyamızın ihtiyaç duyduğu değerli metalleri üzerinde barındırıyor. Kobalt, bakır, demir, nikel ve manganez başta olmak üzere eser miktarda lityum ve yitriyum gibi nadir metal elementleriyle kaplanmış patates büyüklüğünde fosil parçaları yüzlerce metre derinlikte, okyanusun tabanında kilometrekarelerce alana yayılmış halde duruyor.
New York Times gazetesinde geçen hafta yayımlanan bir haber, bu değerli “maden küpleri” için gözlerden uzak okyanusların tabanında yürütülen paylaşım mücadelesini gözler önüne serdi.
BEREKETLİ NODÜL YATAKLARI
Dev maden şirketleri, Pasifik bölgesindeki uluslararası sularda “kayalaşmış pil” diye tanımladıkları milyarlarca ton olarak hesaplanan “Nodülleri” çıkarmak için kendilerine verilecek yeşil ışığı bekliyor. Bu nodüllerin bulunduğu önemli bölgelerden biri Clarion-Clipperton bölgesi. Uluslararası Denizyatağı Kurumu yetkisi altındaki bu bölge şimdiden bazı devletler tarafından parsellenmiş durumda. Pasifik Okyanusu tabanında kilometrelerce kare genişlikte bir alana yayılmış bu bölgede yürütülecek madencilik faaliyetinin, küresel enerji mücadelesinde dengeleri değiştirebileceği hesaplanıyor.
Artan fosil yakıt kullanımının iklim krizini derinleştirmesi karşısında bu nodüllerin oyun değiştiren bir rol oynayabileceği değerlendiriliyor. Orta Amerika’nın Pasifik kıyısı açıklarında bulunan Clarion-Clipperton dışında Hint Okyanusunda ve Japonya açıklarında da bereketli nodül yatakları bulunuyor.
MİLYONLARCA CANLININ EVİ
Bu bereketli enerji kaynaklarını elde etmenin önünde “ufak” bir engel bulunuyor. Milyonlarca yıldır bu nodülleri kendi evlerine dönüştüren deniz yatağı canlıları. Birbirinden değerli metalleri ve nadir elementleri taşıyan bu maden kaynağını çıkarmak için belki de milyonlarca canlıyı barındıran bir ekosistemin yok edilmesi gerekiyor. Batılı ülkelerin ve şirketlerin, Afrika, Orta Doğu ve Güney Amerika’da altın ve diğer değerli varlıklar için yaptıkları da hafızamızda. Umalım ki bu sefer farklı olsun ama kanlı tarih tersini söylüyor.
Uçak değil tren kullan PSG!
Rusya vanaları kapattı ve Avrupa ülkeleri her alanda enerji tasarrufu tedbirlerini hayata geçirmek için birbirleriyle yarışmaya başladı. Hapis cezasından ekonomik yaptırımlara kadar birçok önleyici tedbire yönelik tartışmalar havada uçuşuyor. Elbette kışın elektriksiz ve doğal gazsız kalınabileceğine yönelik tedirgin edici beklenti toplumsal psikolojiyi de etkiliyor. İnsanlar sadece kendilerinin değil bu yükü toplumun tüm kesimlerinin başta da zenginlerin paylaşmasını istiyor. İşte bu beklentinin son kurbanı dünyaca ünlü Fransız futbol kulübü Paris Saint Germain oldu. Paris’e sadece 380 km uzaklıktaki Nantes kentine deplasman maçı için uçakla seyahat eden kulüp, Fransız Devlet Demiryolları (SNCF) CEO’su Alain Krakovitch’in Twitter’dan tepkisiyle karşılaştı.
Attığı tweette, Paris-Nantes arasının Fransızların ünlü TGV hızlı treniyle 2 saatten az sürdüğünü belirten yetkili tepkisine ek olarak kulübe bir teklif de götürdü. Teklifte, kulübün seçeceği bir TGV trenini, ihtiyaçlarına göre dizayn ederek hizmete sunulabileceği ve böylece güvenli, hızlı, konforlu ve doğa dostu bir ulaşımın sağlanacağı savunuldu. Geçtiğimiz günlerde PSG’nin dünya yıldızı Messi de özel uçak kullanımı nedeniyle çevre aktivistleri tarafından hedef alınmıştı. Messi’nin özel uçağıyla yaptığı yolculukların, sıradan bir Fransızın 150 yılda harcayacağı karbon salınımını sadece bir yılda gerçekleştirdiği tepkisi gösterilmişti. Bakalım Katar Havayollarının forma sponsoru olduğu PSG, TGV’yi tercih edecek mi?
Snap’te Maori isyanı
Akıllı telefonlar, gelişmiş kameralar ve sosyal medyanın ürünlerinden biri de görüntümüzü istediğimiz şekilde değiştirmemize olanak sağlayan “filtreler”. Popüler sosyal medya uygulamalarından Snapchat’in başı, böyle bir filtre nedeniyle derde girdi. Yeni Zelanda’nın yerli halkı Maorilerin alamet-i farikası olan yüz dövmelerinin, Snapchat’te filtre olarak kullanılmaya ve paylaşılmaya başladığını farketmesiyle büyük bir tepki dalgası oluştu. Maori yerlilerini, meşhur savaş danslarından hatırlıyoruz. Yeni Zelanda milli takımları her maç öncesi bu dansı yaparak küresel çapta büyük sempati toplamış durumda. Konuya dönecek olursak, yüz dövmeleri Maori halkı için kutsal nitelik taşıdığı ve her dövme sahibinin kimliğinin ayrılmaz parçası olması, tepkinin ardında yatan neden. Amerikalı sosyal medya platformu haklı tepkiye kayıtsız kalmadı ve filtrenin kullanımını engelledi. Sanırım sosyal medya platformu, Maori savaşçılarının dansı sona erdirmesinden çekindi.
Siyahiysen çiçek sulama
Kendisini hâlâ çekinmeden dünyanın en demokratik ülkesi diye sunan ABD’den gün geçmiyor ki yerleşik ırkçı yapı ve uygulamaya ilişkin bir haber gelmesin. Geçen hafta Associated Press haber ajansı, mayıs ayında gerçekleşen bir ırkçılık vakasının anatomisini yayınladı. Alabama eyaletinin Childersburg şehrinde gerçekleşen olayda, bir siyahi adamın “aracıyla” sahipleri beyaz olan bir evin önünde “şüpheli” hareketlerde bulunduğuna yönelik 911’e ihbarda bulunuluyor. İhbara karşı hemen harekete geçen şehir polisi, belirtilen noktaya vardığında elinde su hortumu çiçekleri sulayan orta yaşlarda siyahi bir adamla karşılaşıyor. Elbette polis bu beyaz mahallede çiçekleri sulayan siyahiye hemen şüpheli muamelesinde bulunuyor. Alabama yasalarına göre suç işletmesinden şüphenilen kişilere yöneltilen uygulamayla kimliğini açıklaması isteniyor. Elindeki hortumla şaşkınlığını gizleyemez siyahi adam kendisinin “Rahip Jennings” olduğunu ve hemen sokağın karşısında oturduğunu ve komşuları yokken, onların bahçesine baktığını, bahsedilen aracın da komşularına ait olduğunu söylüyor. Ancak Amerikan polisi siyahi bir kişinin yaptığı açıklamayı yeterli görmüyor ve ters kelepçeyle Rahip Jennings’i gözaltına alıyor. Rahip Jennings suçsuz yere gözaltına alınsa da daha önce yaşanan George Floyd’un öldürülmesi ve benzer olayları düşünerek direnmeyi seçmediğini söylüyor. Her ne kadar “yanlış anlaşılma” sonradan tatlıya bağlansa da Rahip Jennings canını kurtardığı için şanslı olduğunu düşünüyor olsa gerek. ABD’de siyahiysen, çiçek sularken dahi iki kere düşünmek lazım!
Geleceğe elektrikli dönüş
Benim gibi çocukluğunu 1980’lerde geçirmiş bir nesildenseniz, o dönem hayallerimizi şu iki otomobilden birinin süslediğini hatırlarsınız. Bunlardan biri, Kara Şimşek dizisindeki “Kit” adlı Pontiac TransAm model otomobildi. Diğeri de Michael J. Fox’un zaman yolculuğu yapan Marty Mcfly adlı karakteri canlandırdığı “Geleceğe Dönüş” serisinde kullandığı Dolerean DMC 12 model kapıları üste açılır (kanatlı) otomobildi. İşte Marty Mcfly’ın otomobili trende uyarak elektriklendi.
Amerika merkezli firma geçtiğimiz günlerde yeni modelin duyurusunu yaptı. Sadece dış görünüşüyle dahi oldukça futuristik bir tasarıma sahip olan DeLorean Alpha5 ile marka adeta boyut atlamış. Tam elektrikli olarak 2024’te piyasaya sürülmesi beklenen otomobil, üretici firma tarafından film üçlemesine bir göndermede bulunarak, zaman yolculuğu için gereken hızı referans aldı ve yeni modelden sadece 88 tane üreteceğini açıkladı. Araç 88 mile (141,6 km) ise sadece 4,3 saniyede ulaşabiliyor. Geleceğe elektrikli dönüş de böylesi bir hız canavarıyla olsa gerek.
Yılan yolu!
Her yıl bu zamanlar ABD’de bazıları bir ısırığıyla öldürücü yılanların göçü yaşanıyor. Illinois eyaletindeki bu göç sırasında, yılanların herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmaması için 345 numaralı orman yolu 1 Eylül-30 Ekim tarihleri arasında araç trafiğine kapatılıyor. Uygulamayla “Yılan Yolu” adını alan göç merkezinin üzerindeki otoban bahar aylarında da benzer şekilde kapatılıyor. Böylece farklı çeşitlerde ve türlerde binlerce yılan yolun karşısına rahatlıkla geçebiliyor. Ten renginizden dolayı potansiyel suçlu görüldüğünüz bir ülkede derisini her yıl değiştiren bir canlı türüne verilen değerin taşıdığını ironiyi ise siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum.